TANJU ÖZELGİN İLE DİYALOGTAYIZ
Aydınlatma Tasarımı konusunda, sektörün farklı disiplinlerinden konuklarımızla gerçekleştirdiğimiz ‘‘Diyalog’’ röportajlarımızda bu ay, TO Design Studio kurucusu Endüstriyel Tasarımcı ve İç Mimar Tanju Özelgin’i ağırlıyoruz.
2005 yılından bu yana endüstri ürünleri tasarımı ve iç mimarlık proje çalışmalarını TO Design Studio bünyesinde devam ettiren Tanju Özelgin ile aydınlatma tasarımı üzerine konuştuk.
1- Hayatınızda, işinizde ya da evinizde ışık, yaşam tarzınızı nasıl etkiler?
Dönem dönem çok farkediyor ama ben şöyle söyleyeyim. Yaşamım boyunca ışıkla ilişkim sürekli değişti. Bir dönem ofis olarak tamamen karanlıkta çalıştık ve çok az ışık alan bir evde uzun süre yaşadım. Gençliğimde şu andaki ofisimi hem ev, hem ofis olarak kullanıyordum. Bütün hayatım burada geçiyordu. Akşamları hem partiler veriyorduk hem de çalışarak sabahlıyorduk. İçeri ışık girmesini de hiç istemiyorduk. Günlerimiz tamamen karanlıkta geçiyordu. Bütün kurgum böyleydi. Belli bir süre sonra tam tersine döndüm. Bu sefer tamamen dışa dönük, daha açık, sürekli ışık dolu bir yaşama döndüm diyebilirim. Değişen neydi? Yaşam tarzım. Artık gittiğim her yerde aydınlıkta ve üstü açık yerlerde oturmayı seviyorum. Güneş ışığını çok da seviyorum. En sevdiğim saatler güneşin yeni doğmakta olduğu ya da tam yeni battığı ve birkaç dakika sonrasından itibaren ışığın tam kaybolana kadar olan zaman kısmı. Ama hep böyle olsun diye tutucu bir tarafım yok. Çünkü hepsinin bambaşka etkileri, duygusu var. Bazen çok kontrast istersiniz, bazen de ondan kaçarsınız. Hafif yağmurlu bir havada, gün yeni battığında, ışıklar yandığında, yerdeki bütün yansımalarla sokaktaysanız müthiş fotoğraflar çıkar değil mi? Aynı zamanda fotoğrafçı da olduğum için, bir miktar sinema da var, ışıkla çok hemhal oldum. Makineyi elime aldığım anda ışık beni nereye itiyorsa oraya gitmeyi öğrendim. Bunun sonucunda da filmleri başka türlü seyretmeye başladım. Uzun zamandır görselleştirme de yapıyorum, başladığım dönemde de kendimi bu konuda geliştirmek için binlerce film karesini tek tek deşifre ettim. Aydınlık kurgusunu nasıl oluşturmuşlar, hangi duyguyu ön plana çıkarmak ya da ortamı yaratmak için yapmışlar? Işığın benim fotoğraflarıma ve sayısal görselleştirmeme çok etkisi oldu. Bir görüntü yönetmeni gibi ışığını sevdiğim, bazen de hiç sevmediğim filmleri defalarca kare kare izleyip, yakalayıp, önüme alıp orada yansıyan ışıklardan, yüze gelen ışıklardan, gölge büyüklüklerinden, ışığın renginden orada nasıl bir kurgu yapıldığını, hangi diyaframla ve objektifle çekildi gibi detayları inceledim. Yani ışığın hayatımı nasıl etkilediği konusunda büyük bir etkisi var. Işığın kontrolünün bende olmasını, onu şekillendirmeyi seviyorum, kontrolüm dışında bir şey olsun istemiyorum. Çünkü ışıkla bir alan, mekan, ürün vs yaratmak için aslında ışıkla onu boyuyorum. Işıkla boyamak da tasarladığım mekanın ve ürünün duygusunu çok etkiliyor. Eğer ışık kontrolümden giderse,
oluşturmak ve dışarıya aktarmak istediğim duyguyu tam aktaramıyorum. Onun için önce karanlık, sonra benim elimdeki imkanlarla istediğimi aydınlığı şekillendirmeye çalışıyorum. Şimdi bir ürün ya da mekan tasarımı yaparken bütün bunlar zihnimde çok hızlı işliyor ve artık ona ilave bir zaman harcamıyorum. Bir yapı tasarlıyorsanız, o yapı kışın ışığı nasıl alacak, gündüz nasıl olacak, gece nasıl olacak, açık havada nasıl olacak, kapalı havada nasıl olacak, bütün bunlar onun üstündeki o ışık boyamasıyla görsel etkisini değiştiriyor. Onları da yaparken teamülden yapıyorsunuz. Eskiden bunları düşüne düşüne yapmaya çalışırdım, şimdi otomatik, araba kullanmak gibi. Niye yaptığımı o anda düşünmüyorum yapıp geçiyorum. Sonra geri dönüp incelediğimde bakıyorum evet şu şu şu sebeplerden yapmışım.
2- Aydınlatma Tasarımı projenizde/yatırımınızda aşağıdakilerden hangisidir? Neden?
• Bilim
• Teknik
• Sanat
Hepsi. Tabi hepsinin kesiştiği bir yer var. Farklı disiplinlerin, benim yaptığım iş üzerindeki
despotluğunu hafifletmeye çalışıyorum. Sonuçta teknik bir iş yapıyorum, işlerin planlanmasından, eni, boyu gibi fiziksel özelliklerinin belirlenmesine, servislerini düzgün yapsın diye standartlarının koyulmasına, güvenlik kriterlerine kadar belirli bir seviyeye getirmeye çalışıyorsun. Aydınlatma da esasında bir açıdan teknik. Fonksiyonel olarak okuma gerektiren, film izlenen, yemek yenen bir yerde yapılanların teknik karşılıkları var. Işığın bir rengi, bir ısısı da var değil mi? Bütün bunlar tamamen mühendislik gerektiren işlermiş gibi geliyor. Bir yandan böyle ama diğer yandan bütün bu teknik işleri yaparken kendini bir teknik virtüöz gibi düşün. Keman çalan birisi, kemanı ne kadar iyi çalarsa çalsın, o noktaya geldikten sonra artık virtüözlüğünü gösteremeyeceği, unutturacağı, daha çok duygulara hitap edeceği bir nokta başlıyor. Yapılan işlerde de virtüözlüğün ötesine geçiyorsun. Yapılan her iş teknik ama daha da ötesinde sanatsal bir duruma geçiyor. Ve Elbette Bilim. Çünkü aydınlatma
tasarımı da benim kurmak istediğim alanın genel duygusunun karşılığını ürün seçerek, aydınlatma seviyesi, rengini organize eden bir bilim dalı aslında. Yani o armatürlerin nitelikleri, cinsleri, enerji tasarrufu, geri dönüşmesi; birinden biri daha güçlü ya da güçsüz değil, birbirini tamamlayan, ezmeyen özellikler. En son aşamada ise elde etmek istediğim şeye hizmet etmeli, eğer duyguyu karşılamıyorsa ve tetiklemiyorsa aydınlatma tasarımı ne bilim, ne sanat ne de teknik oluyor.
3- Mimari Aydınlatma Tasarımı sizce projeye bir değer katabilir mi?
Katmaz olur mu, müthiş katkısı var. Yapıyı herhangi bir sokakta, dağda, bayırda bir yere koyuyorsun ve eni, boyu, her şeyiyle o yer o kadar önemli ki. O yerin de bir ışığı var esasında. Gecesi, gündüzü
var, yağmurlu, karlı günü var, yazın başka bir ışık alıyor, kışın başka. Sonra yapının fiziksel özellikleri var. Gündüz aldığı ışıkta kendini gösterdiği gibi gece kendini öyle göstermiyor çünkü ışık artık onu öyle yıkamıyor. Ne yapıyorsun? Belirli bir şekilde o yapının formunu ışığın az olduğu şartlarda göstermeye çaba sarf ediyorsun. Yapının karakterini dışarıdan görünür hale getiriyorsun, istiyorsan tabi. Bunu istemeyebilirsin ama bu bir imkan. Işığı kullandığın zaman da vermek istediğin ifadeyi güçlendirebilir hale geliyor çoğunlukla. Fakat olumlu tarafları böyleyken olumsuz bir bağırış da oluşturabiliyor. Ben en çok bundan korkarım. Projeler nitelikli insanların elinde gelişmediği zaman birisi bir şey yapıyor, diğeri daha da bağırarak kendini göstermeye çalışıyor. Sonuçta bu bir kirlilik de yaratıyor. Onun için dengeli olması son derece önemli. Kimseyi ezip bağırmadan, nazikçe, nezaketle, teknik, artistik ve bilimle bütünleşik bir şekilde yapılırsa mimari aydınlatma tasarımının müthiş bir katkısı var tabi.
4- Aydınlatma Tasarımcısıyla çalışmış olduğunuz sürecin size yatırımcı/yönetici olarak ne kattığını düşünüyorsunuz?
Eskiden tasarımcı, mimar ya da herhangi biri masaya oturup tek başına işini yapıyordu ve bitiriyordu. Şu anda tek başına yapılan bir iş kalmadı. Artık bir masaya oturduk mu, her konunun uzmanı ile yan yana gelip işi yapıyoruz. Ne oluyor? Biraz esprisi olsun. Artık tasarımcı bir cevatkelle gibi her şeyi yapar halden çıkıyor. İşin uzmanlarına, işi dağıtıyor, onların bilgilerini de kullanarak kendi işini daha katma değerli, daha süper bir noktaya getiriyor. Etrafında bu işe katkı sağlayacak ne kadar iyi insanlar varsa sonuçta iş o kadar yukarı çıkıyor. Sadece aydınlatma tasarımı için söylemeyeyim, cepheyle, malzemeyle, güvenlikle, tarihle vs. İlgili danışmanların tamamının katkıları en azından teknik bir hata yapmanı engelliyor. Her şeyi bilen bir insan olduğuna inanmıyorum, herkes bir şeyler biliyor ve o bir şeyler bir araya geldiğinde toplu bir bilinç de oluşuyor. Tasarımcı ise esasında eli kolu ile tüm bunlara ulaşıp, kendi içinde bütün o bilinçlerin toplamını kullanmak istiyor. Farklı disiplinlerin uzmanlıklarının katkıları benim işimi hep daha iyiye getiriyor ve müthiş bir yük dağıtıyor. Elbette yaptığım bütün işlerde bu konuların büyük kısmına hakimim ama uzmanı değilim.